Doğanın uyanışa geçtiği, güneşin içimizi ısıtmaya başladığı aylar, mevsimlerden gül mevsimi...
Tarif edilemez güzellikler, tabiattaki değişim-dönüşüm bizi çağırıyor...
Kulak veriyor, yollara düşüyoruz.
'Türkiye'nin Gül Bahçesi' Isparta'ya doğru...
İnsana aşkı, sevgiyi hatırlatan hayaller diyarına doğru...
***
Sabırsızlık içinde geçen bir yolculuk sonrası Isparta'nın Yenitepe Köyü'ne varıyoruz.
Burası kent merkezine 56 kilometre uzaklıkta bulunan bir yayla köyü.
Köyün girişindeki şirin gül alım merkezinde, 'Muhtar Yakup Amca' karşılıyor bizi.
Kırk yıllık ahbap misali, sıcacık...
***
Burnumuzu, aklımızı, kalbimizi büyüleyen mis gibi gül kokusunun heyecanına yeniliyor, “Hadi köyü gezelim Yakup Amca...” diyoruz.
- ”Hele bir oturup soluklanın, bir çayımızı için; bahçeler bekler”
Geliyor çaylar, yudumluyoruz...
Doğrusu; 'san ki' gül çayı... O kadar güzel; tadı, kokusu...
Güzel bulduğumuz teş şey değil çay. Sohbet de öyle...
- “Nedir? Yakup Amca; gülün buraya geliş hikayesi?”
“Göçmen köyüdür burası”diyerek başlıyor anlatmaya.
93 harbinde Ata toprakları Bulgaristan'dan göç edip yerleşmişler bu diyarlara ninelerimiz, dedelerimiz. Kültürel ve ekonomik alışkanlıklarıyla birlikte tabi...
Hazineleri, bu verimli topraklarla birlikte daha da güzelleşmiş...
***
- “Köy ahali geçimini her ne ile sağlarsa sağlasın mutlaka bir gül bahçesi vardır bu köyde. Hasat zamanı sabah erkenden çolu çocuk gideriz bahçeye. Öğle sıcağı bastırmadan da toplarız gülleri ki sıcak yakıp almasın canını, kokusunu.
Topladığımız gül değildir sadece. Emek toplarız, atarız önümüzdeki heybemize. Heybemiz dolar, gönlümüz doyar...
***
Ellerimiz yanaklarımızda aşkla dinlerken biz “E hadi böyle konuşmakla olmaz, gelin yakından görün olan biteni” diyor Yakup Amca.
***
O önde biz arkada düşüyoruz yola.
Yürüme mesafesindeki gül bahçelerine yaklaştıkça, daha da yükseliyor o mis gibi koku.
Bahçelerin arasından kollarımızı açarak, gözlerimiz kapalı bir düş misali ilerleyerek varıyoruz Yakup Amca'nın bahçesine...
Eşi ve iki kızı gülleri toplayıp atıyorlar önlerindeki heybelere.
Küçük kızını göstererek “Benim öbür gülüm de bu” diyor Yakup amca ve bize de bir heybe veriyor.
Gül karıkları sıra sıra ritim oluşturmuş. Tek tek, incitmeden başlıyoruz toplamaya gülleri.
Kokusuyla mest olmuşuz. Adeta bir masalın içindeyiz.
Doluyor gül heybesi. Ve fotoğraf heybesi de...
***
Ailecek çuval çuval toplanıyor güller öğlene kadar. Tam sıcak bastırmak üzereyken geliyorlar gül fabrikasından.
İşte şimdi başlıyor gülün türlü serüveni.
***
Bir başka köye, Kuyucak'a geçiyoruz. Gülün, gül yağı ve gül suyuna uzanan yolculuğunu gözlemlemek için.
Buranın da bir lavanta diyarı olduğunu dip not olarak verelim ama gün 'gül'ün günü...
***
Atadan kalma, eski usül kazanlar kalmamış artık. Modern tesislerde, modern sistemlerle seri bir şekilde üretiliyor artık gül ürünleri.
Ancak azimliyiz. Buluyoruz geleneksel bir kazan...
Etkileyici, oldukça büyük bir gül kazanı... Öyle büyük ki kazan; ağzına ulaşmak için sandalye yüksekliğindeki bir basamak da söz konusu...
Misafiri olduğumuz evin gelini 'Gülten Abla', gül çuvalını boşaltmak için kazana; çıkıyor basamağa.
İşte bizim için yine harika karelerin oluştuğu o muhteşem an…
***
Bir başka huzurla geçiyor gece... Uykumuz...
Emeğin en güzeli neden olsa gerek...
***
Vakit dönüş vakti.
Varışımızda olduğu gibi dönüşümüz de sabahın ilk ışıklarıyla birlikte başlıyor.
Mutlu bir şekilde dönüyoruz yuvamıza...
Sağlıcakla kalın...