Venezuela'da Nicolas Maduro yönetimini görevden uzaklaştırma çabası ve Washington'ın bu girişimi doğrudan desteklemesi, ABD'nin "siyasi oyun alanı olarak kullandığı darbeleri" bir kez daha gündeme getirdi.
ABD'nin tertip ettiği darbeler ve darbelere karşı çıkarlarına uygun tavrı sadece yakın coğrafyasındaki Latin Amerika değil, Ortadoğu, Avrupa ve Uzak Doğu'ya uzanan coğrafyada kan, gözyaşı ve geri kalmışlıkla sonuçlandı.
Venezuela'nın önceki devlet başkanı Hugo Chavez'in de iktidarı süresince maruz kaldığı darbe girişimlerinde ABD parmağı sıklıkla zikredildi.
Bunlardan en dikkati çeken 2002'deki başarısız darbe girişimiydi. Ülkede 11 Nisan 2002'de genel grev ile başlayan olayların kontrolden çıkması sonrasında Venezuela ordusundan bir grup komutan Chavez'i tutuklayarak askeri bir üsse götürdü.
Yeni devlet başkanı olarak Fedecamaras işveren sendikası başkanı Pedro Carmona göreve getirildi, ancak Venezuela halkının kararlı protesto gösterileri, hükümete bağlı ordu mensuplarının duruma el koyması ve uluslararası kamuoyunun Carmona'yı devlet başkanı olarak tanımaması sonucunda darbe girişimi başarısız oldu ve Chavez 47 saat sonra göreve geri döndü.
Venezuela, başarısız darbe girişiminin arkasında dönemin ABD Başkanı George W. Bush'un olduğunu öne sürdü. Bush yönetimi iddiayı reddetti, ancak eski ABD Başkanı Jimmy Carter, 2009'da bir röportajında darbenin Bush yönetimi tarafından desteklenmiş olması ihtimalini doğruladı. Uluslararası basında da darbenin Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatının (CIA) bilgisi dahilinde gerçekleştiğine yönelik haberlere yer verildi.
Latin Amerika'da "muz cumhuriyeti"
Washington'ın 1. Dünya Savaşı öncesinde ve sonrasında yakın coğrafyası Latin Amerika'daki darbe girişimleri, bölgenin kaderi ve tarihinde geri dönülemez tahribatlara yol açtı.
ABD'nin bölgede muz ticaretini yöneten Birleşik Meyve Şirketi'nin (United Fruit Company) faaliyetlerini kolaylaştırmak için Honduras ile Nikaragua'da düzenlediği ve desteklediği darbeler, dünya siyaset literatürüne "muz cumhuriyeti" terimini kazandırdı.
Washington yönetimi, 1. Dünya Savaşı sırasında benzer şekilde finansman sağlayan Amerikan bankalarının çağrısıyla 1915'te Haiti'yi işgal etti. Kısa süre içinde yandaş bir hükümeti göreve getiren ABD, Haiti anayasasında yabancıların mülk edinmesini engelleyen maddeyi değiştirtti.
Bölgede ABD'nin desteklediği silahlı grupların yerel direnişçilerle girdiği savaşlarda binlerce kişi hayatını kaybederken, ABD'nin silah zoruyla bölgeye dayattığı gerici liderler, bu coğrafyanın gelişmesinin de önüne geçti.
İran'daki darbenin izleri devrimin sloganlarına taşındı
ABD, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Soğuk Savaş döneminde darbe oyun planını, yakın coğrafyadan çıkararak dünya geneline taşıdı.
Bunun en büyük örneği, 1953'te İran'da seçimle göreve gelen Başbakan Muhammed Musaddık'ın darbeyle görevinden uzaklaştırılmasıydı. Musaddık'ın İran petrolünü millileştirme kararının ardından ABD-İngiltere'nin Ajax Operasyonu adını verdikleri darbe planı devreye sokuldu. Uzun yıllar inkar edilmesine rağmen ABD'nin darbedeki planlayıcı rolü, 2013'te CIA tarafından açıklanan belgelerle itiraf edildi.
Musaddık hükümetine yapılan darbenin izleri, İran'da 1979'da gerçekleşen devrimin sloganlarına taşındı. Devrimden sonra da Batı'nın darbedeki parmağı, İranlıların Batı'ya takındığı düşmanca tavrın gerekçesi oldu.
Guetamala'da iç savaş
ABD muz şirketleri üzerinden CIA'nin teşvikiyle planlanan darbelerinden biri de 1954'te Guetamala'da gerçekleşti.
Guetamala'nın seçimle göreve gelen Cumhurbaşkanı Jacobo Arbenz'in ordu ve silahlı milislerin desteğiyle devrilmesini sağlayan Washington yönetimi, göreve getirdiği aşırı sağcı Carlos Castillo Armas ve sonrasındaki askeri yönetimlerin kanlı operasyonlarına ve tüm ihlallerine göz yumarak destek çıktı.
Darbenin yol açtığı 36 yıllık iç savaş, sonunda 200 binden fazla Guetamalının hayatına mal oldu. İstikrarsızlık, ilerleyen yıllarda El Salvador'a sıçradı. Bu ülkede ABD destekli cunta yönetiminin yürüttüğü iç savaş 75 bin sivilin ölümüne yol açtı
Vietnam'da hem savaş hem darbe
Vietnam savaşına ilişkin ABD'nin kirli çamaşırlarını ortaya çıkaran Pentagon belgeleri, Washington'ın Vietnam'daki savaşta desteklediği Güney Vietnam liderliği içinde de darbe organize ettiğini gösterdi.
ABD'nin Güney Vietnam Devlet Başkanı Ngo Dinh Diem'den memnuniyetsizliğini Vietnam ordusuna bildirmesi üzerine iki taraf iş birliği kararı aldı. Ordunun 2 Kasım 1963'te kalkıştığı darbede, Diem ve kardeşi suikast sonucu öldürüldü.
ABD'nin Vietnam'daki savaşı, bu savaşın bölgeye getirdiği kan ve gözyaşı, Washington'ın hala yüzleşmeye çalıştığı gerçek olarak karşısına çıkıyor. Vietnam savaşının bölgede 1 ila 4 milyon kişinin ölümüne yol açtığı tahmin ediliyor.
Şili'nin tarihindeki kara leke
Şili de Latin Amerika'daki diğer ülkeler gibi Washington'ın tertip ettiği darbelerden payını aldı.
Şili ordusu ve polisinin 1973'te seçilmiş Cumhurbaşkanı Salvador Allende'ye darbe girişimi başarılı oldu. Darbeyle göreve gelen General Augusto Pinochet'in ülkedeki muhaliflere indirdiği demir yumruk, Şili'nin ortak hafızasından silinemedi. Bu dönemde, 3 bin 200 siyasi muhalif kayıplara karışırken, çoğu işkenceye maruz bırakılan 30 binin üzerinde Şilili tutuklandı.
Şili, 27 yıllık diktatör Pinochet yönetimini geride bıraktıktan sonra bu dönemin milli hafızasındaki izleri, beyaz perdenin yanı sıra birçok sanat dalında ilham kaynağı oldu.
ABD'nin CIA aracılığıyla Pinochet darbesine giden süreçte, orduyla iş birliği yaparak darbeye zemin hazırladığına ilişkin belgeler 2000'de CIA tarafından kamuoyuna açıklandı.
"Bizim çocuklar başardı"dan, 15 Temmuz'a
ABD'nin Avrasya bölgesindeki darbe girişimlerinden Türkiye de nasibini aldı. CIA Türkiye Şefi Paul Henze'nin, Türkiye'nin yakın tarihinde en kanlı darbe diye anılan 12 Eylül darbesini, Başkan Jimmy Carter'a bildirirken kullandığı, "Bizim çocuklar başardı" ifadesi hafızalara kazındı.
Benzer şekilde, 15 Temmuz'da Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) hain darbe girişimi sırasında, Washington'ın darbeyi kınamak ve Türk hükümetine desteğini açıklamak konusunda geç kalması, Türkiye'nin dikkatinden kaçmadı.
Türkiye'de halk darbecilere karşı mücadele ettiği sırada ABD'de bugün Ulusal Güvenlik Danışmanlığı görevini yürüten John Bolton, yorumcu olarak katıldığı televizyon programında, "ordunun anayasal sorumluluğu olan laik devleti koruma görevini" yürüttüğünü öne sürmesi, Washington'ın darbe karşısındaki tutumuna ilişkin gerçekleri bir kez daha ortaya koydu.
"Mısır ordusu demokrasiyi tesis ediyor"
Arap Baharı denilen sürecin ardından seçimle göreve gelen Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, görevinde sadece bir yıl kalabildi.
Washington, Mısırlı General Abdulfettah Sisi'nin 3 Temmuz 2013'te gerçekleştirdiği darbeye sessiz kaldı.
Sonraki dönemde Mısır'ı ziyaret eden dönemin ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin sarf ettiği "Mısır ordusu demokrasiyi yeniden tesis ediyor" ifadeleri de Washington'ın darbeler karşısındaki ikiyüzlü tutumunun açık bir örneği olarak kayıtlara geçti.
ABD'den gelen bu açıklamaların ardından Mısır'daki cunta yönetimi, darbe karşıtlarının gösterilerini dağıtmak için harekete geçti ve binlerce kişiyi öldürdü.
Darbe sonrası Mısır'da binlerce kişi ülke dışına kaçarken, hala on binlerce Mısırlı cezaevlerinde bulunuyor, yüzlerce Mısırlı hakkında idam kararları veriliyor.