Türkiye ekonomisi ikinci çeyrekle birlikte tekrar güç kazanacak

Türkiye ekonomisi ikinci çeyrekle birlikte tekrar güç kazanacak

Türkiye ekonomisine ilişkin verilerin 2018'in son çeyreğinden itibaren işaret ettiği yavaşlamanın, 2019'un ikinci çeyreğinden itibaren yerini tekrar güçlenmeye bırakması bekleniyor.

Türkiye ekonomisine ilişkin açıklanan verilerin 2018'in son çeyreğinden itibaren işaret ettiği yavaşlamanın, 2019'un ikinci çeyreğinden itibaren yerini tekrar güçlenmeye bırakacağı öngörülüyor.

Türkiye ekonomisinin 2018'in son çeyreğinden itibaren içine girdiği yavaşlamanın, ekonomi yönetiminin aldığı tedbirler ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının (TCMB) proaktif adımları ile yerel seçimlerin ardından tekrar pozitif bir görünüme geçmesi bekleniyor.

Ekonomistler, 31 Mart'taki yerel seçimin ardından uzun bir süre seçimsiz döneme girileceğini ve bu dönemin ekonomi yönetimi tarafından iyi yönetilmesi ile risklerin yönetilebilir seviyede kalacağını, fırsatların da değerlendirilebileceğini kaydetti.

Seçimin ardından Türk lirası varlıklar için "en kötünün geride kaldığı" algısının yaygınlaşabileceğini ifade eden ekonomistler, enflasyonun düşüşe geçeceğini, cari işlemler açığının da 15 milyar dolar gibi çok rahat bir şekilde finanse edilebilecek seviyeye gerileyeceğini öngördü.

Ekonomistler, pozitif senaryo için gerekli yapısal reformların hayata geçirilmesi ve ABD ile ilişkileri öne çıkarırken, ABD Başkanı Donald Trump'ın söylem ve adımları ile küresel ekonomideki olası yavaşlamanın en önemli riskler olduğunu söyledi.

Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burak Arzova dünya ekonomisinin 2019 yılında pek çok riskle karşı karşıya olduğunu belirterek, "ABD'nin dünyanın geri kalanı ile devam eden ticaret savaşları, İngiltere'nin Avrupa Birlliği'nden (AB) sancılı ayrılma süreci, Çin'in büyümesinin yavaşlaması, Almanya'nın imalat sanayindeki aşağı yönlü ivme öne çıkan başlıklar." dedi.

Tüm bu gelişme ve risklerin, küresel büyüme beklentisini aşağıya çektiğini vurgulayan Arzova, Türkiye'nin de bu gelişmelerden etkilenmesinin kaçınılmaz olduğunu dile getirdi. Arzova, Türkiye'de talep tarafı zayıf seyrederken, ihracatın da yavaşlaması durumunda reel sektör üretiminin gerilemeye devam edebileceğine dikkati çekerek, enflasyonun düşmeye başlamasıyla 2019 un ikinci çeyreğinden sonra faiz indiriminin gündeme gelebileceğini, bunun da önemli bir fırsat olduğunu söyledi.

31 Mart yerel seçiminin ardından uzun bir dönem seçim olmayacağına değinen Arzova, ekonomi yönetiminin de atacağı adımlarla bunu fırsat olarak değerlendirebileceklerini kaydetti.

"Fırsatları değerlendirebilmek için hızlıca yapısal reformlara başlanmalı"

Arzova, Türkiye'nin fırsatları değerlendirebilmek için, hızlıca yapısal reformlara başlaması gerektiğini belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Öncelikle kapsamlı bir yargı reformu ile adalet sistemine yönelik kaybolan güvenin tekrar kazanılması gerekiyor. Sonrasında matematik, fizik, kimya, biyolojiyi temel alan (temel bilimler), sanayi ihtiyaçlarına da uygun bir eğitim sistemine geçilmesi gerekiyor. Sermaye piyasası enstrümanlarının çeşitlendirilmesi için kapsamlı bir sermaye piyasası reformuna ihtiyaç var."

2019'da cari açığını büyük ihtimalle 14-15 milyar dolar civarında gerçekleşeceğini öngören Arzova, Türkiye'nin bunu karşılaması çok kolay olduğunu, bu açığın finanse edilmesinde sorun yaşanmasının mümkün olmadığını söyledi.

Burak Arzova kur tarafının hala önemli bir risk olduğuna değinerek, Türk lirasının değerlenmesinin ihracatçı için, değer kaybetmesinin ise enflasyon için risk oluşturduğuna, bu iki göstergenin de Türkiye ekonomisi için çok önemli olduğunu bildirdi.

Seçime yönelik açıklanan bazı tedbirler dışında ekonomiye yük getirecek çok fazla genişleyici bir politika ile karşı karşıya kalınmadığına dikkati çeken Arzova, ABD ile ilişkilerin Türk lirasının yönü üzerinde en önemli belirleyici olacağını, ekonomi yönetimi ve TCMB'nin attığı adımlarla TL'nin pahalı hale gelmesi ve düşen cari açığın ise kur üzerindeki baskıyı azaltan unsurlar olduğunu vurguladı.

"2019 büyümesi turizm ve dış ticarete bağlı"

NoorCM Menkul Değerler Yurt içi Piyasalar Satış Müdürü, Ekonomist Mert Yılmaz da 2019'da yurt içinden çok dünya ekonomisine ilişkin gelişmelerin risk faktörü olarak öne çıktığını belirterek, ABD Başkanı Donald Trump'ın söylem ve atacağı adımlara ilişkin endişelerin de gündemi meşgul edeceğini kaydetti.

Tük lirası varlıkların görece ucuz olması ve göstergeler açısından en kötünün geride kaldığı düşüncesinin yaygınlaşmasının Türkiye için önemli bir fırsat olacağını dile getiren Yılmaz, "Bu fırsatı değerlendirebilmek için enflasyon ile mücadeleden taviz verilmemeli, bütçe disiplinine sadık kalınmalı, kamu bankaları üzerinden genişlemeci politikalara seçim sonrasında son verilmeli ve mutlaka verimlilik esaslı çalışmalar yapılmalı." ifadelerini kullandı.

Yılmaz, son dönemde borçlu şirketleri yüzdürmek için atılan adımların sürekli hale getirilmemesi gerektiğinide belirterek, serbest piyasa ekonomisinde devletin her şirketi yüzdürme gibi bir görevinin olamayacağını, ülkeye kalıcı ve sürekli katma değer yaratacak şirketlerin desteklenmesi, diğerlerinin ise sistemden elenmelerini sağlaması gerektiğini söyledi.

Dünya’daki ekonomik akvitenin yavaşlamasının en büyük risk olduğunu bildiren Yılmaz, Türkiye'nin özellikle 2019 yılı büyümesini turizm ve dış ticaret üzerine kurduğunu anımsattı. Yılmaz, özellikle Avrupa'da yaşanacak ekonomik yavaşlamanın ister istemez Türkiye’nin ihracatında ve turizm gelirlerinde istenilen performansın yakalanamamasına neden olabileceğini kaydetti.

"YEP en önemli çıpa olacak"

Yeni Ekonomi Programı'ndaki (YEP) yüzde 15,9'luk 2019 yılı enflasyon hedefinin tutturulacağını, hatta daha iyi bir performansın söz konusu olabileceğini tahmin eden Yılmaz, değerlendirmesine şöyle devam etti:

"Ödemeler dengesinde şüphesiz ki iyileşme devam edecek. Ancak bunun yapısal çözümlerle olmadığını, ülkenin büyümesinin hız kesmesi ile gerçekleşeceğini göz ardı etmememiz lazım. Bu süreçte Türkiye mutlaka ithalata dayalı üretim modelini dönüştürmeli. Yoksa her büyüdüğümüz yılsonunda cari açık vermemiz kaçınılmaz."

Yılmaz, 31 Mart’taki yerel seçimlerin öncesinde bir miktar popülist uygulamaların hayata geçirildiğini ancak bunun yerel seçim sonrasında yapılması gereken düzenlemeler konusunda daha somut ve hızlı adımların atılacağını öngördü.

Seçim sonrası 4 yıl gibi seçimsiz bir süreç içine girileceğine değinen Yılmaz, "Türkiye gerçekten seçim yorgunu. 31 Mart sonrası yeni bir seçim havası esmez ise 4 yıllık seçimsiz sürecin iyi kullanılacağını düşünüyorum" ifadelerini kullandı.

Yılmaz, Türkiye-ABD ilişkilerinin piyasalar ve kur seviyeleri açısından en önemli belirleyicilerden biri olacağını belirterek, ilişkilerin şimdiki halini koruması, hatta daha da iyileşmesi senaryosu TL’nin yatırımcılar tarafından daha cazip olarak algılanacağını söyledi. Başta ABD Merkez Bankası olmak üzere dünya ekonomisi ve buna bağlı olarak gelişmekte olan ülkelerde yaşanacak gelişmelerin şüphesiz Türkiye’yi de olumlu/olumsuz etkileyeceğini kaydeden Yılmaz, tüm bunlara karşın Türkiye’nin YEP hedeflerine ulaşma konusunda göstereceği kararlılık ekonomiye yönelik algı açısından en önemli çıpa olacağını vurguladı.