Tarih: 04.10.2016 11:54

Ecdat yadigarı asırlık camiler

Facebook Twitter Linked-in

Türkiye'de Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde inşa edilen, savaş, deprem ve yangın gibi birçok olayı atlatarak yüzyıllardır ayakta kalmayı başaran ecdat yadigarı camiler, asırlara meydan okurken, bulundukları kentlerde ihtişamlarıyla tarihi mirasın güzelliklerini yansıtmaya devam ediyor.

AA muhabirlerinin derlediği bilgilere göre, her köşesi tarih kokan Anadolu'da, geçmişin izlerini bugünlere taşıyan İslam dünyasının önemli camileri, tüm heybetiyle hem ibadet edenleri hem de yerli ve yabancı turistleri ağırlıyor.

Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde inşa edilen, asırlardır yaşanan birçok olaya rağmen ayakta kalmayı başaran tarihi camiler, özellikleri, mimarileri, yapılış hikayeleri ve ihtişamlarıyla dikkati çekiyor.

Ecdat yadigarı olduğu kadar gelecek nesillere bırakılacak bir emanet niteliği taşıyan 'en yüksek mertebeli mabet'' olarak bilinen Ulucami, Mimar Sinan'ın 'ustalık eseri' Selimiye Camisi, kar havuzlu 713 yıllık Eşrefoğlu Camisi, 682 yıldır hutbelerine kılıçla çıkılan Gazi Süleyman Paşa Camisi, Anadolu'nun 'ilk camisi' Habib-i Neccar gibi onlarca mabet, bulunduğu kentlerde inanç turizmi açısında önemli konumda bulunurken, gelen milyonları kendine hayran bırakıyor.

'En yüksek mertebeli mabet'

Bu ibadethaneler içinde en fazla bilinenlerden, Yıldırım Bayezid tarafından 1396-1399 yılları arasında 20 kubbeli olarak Bursa'da yaptırılan 600 yıllık tarihi Ulucami, Türkiye'nin ve İslam dünyasının önemli camileri arasında yer alıyor.

Mescid'i Haram, Mescid'i Nebevi, Mescid'i Aksa ve Emeviye Camii'nden sonra 'en yüksek mertebeli mabet' olarak bilinen Ulucami, yüzyıllardır ibadete ya da ziyarete gelenleri büyülüyor.

Duvarlarını süsleyen, farklı hattatlar tarafından yazılmış 200 hat levhası ve duvar yazısıyla 'hat müzesi' olarak anılan Ulucami'nin içerisinde yer alan üstü açık bir kubbenin altında bulunan şadırvan, onu diğer camilerden ayırıyor.

Yerli ve yabancı birçok turistin akın ettiği camide bir de Mısır'ın fethiyle elde edilen kutsal emanetlerle İstanbul'a getirildikten sonra Yavuz Sultan Selim tarafından Ulucami'ye hediye edilen 500 yıllık Kabe kapı örtüsü sergileniyor.

1855'teki depremde 18 kubbesinin çöktüğü, sadece batı minaresinin dibindeki kubbe ile mihrap önü kubbesinin ayakta kaldığı, 1889'da çıkan yangında ise minarelerin ahşap külahlarının yandığı bilinen cami, halen tüm heybetiyle Bursa'nın merkezinde duruyor.

Türk ahşap oymacılığının en güzel örneklerinden

Dünya sanat tarihi açısından büyük önem taşıyan, çinileriyle ünlü 600 yıllık Yeşil Camii de ilk dönem Osmanlı mimarisinin örnekleri arasında bulunuyor.

Çelebi Sultan Mehmet'in emriyle 1415'te yapımına başlanan ve II. Murad devrinde 1419'da tamamlanan tarihi yapı, yıllara meydan okuyarak günümüze kadar geldi. Mimarisi, çini kaplamaları, Türk ahşap oymacılığının en güzel örneklerinden olan giriş kapısı, hünkar mahfiliyle bilinen, ön yüzü, pencereleri ve kapı tavanıyla mermer işçiliğinin en güzel örneklerinden tarihi ibadethane, tüm ihtişamıyla misafirlerini ağırlamaya devam ediyor.

Caminin 1855'te meydana gelen ve Bursa'ya büyük zarar veren depremden sonra onarım ve bakımdan geçtiği biliniyor.

Mimar Sinan'ın 'ustalık eseri'

Mimar Sinan'ın 'ustalık eseri' Selimiye Camisi, serhat boyunda yıllara meydan okumaya devam ediyor.

UNESCO'nun 2011'de ilk kez bir camiyi 'kültürel eser' listesine almasıyla dünya çapındaki ünü daha da artan Selimiye Camisi, barındırdığı özellikleri ve ihtişamlı yapısıyla dikkati çekiyor.

Türk-İslam sanatının zirvesi, Mimar Sinan'ın 'ustalık eserim' dediği Selimiye Camisi, bünyesinde birçok ilki barındırıyor.

Mimarlık biliminin çözmekte güçlük çektiği 8 sütuna dayalı kasnak tekniğiyle tek kubbe şeklindeki cami, bir kalem şeklinde semaya uzanan ve Delhi'deki Kutb-Minar'dan sonra en yüksek minare özelliğini taşıyan 85 metrelik minareleri, hünkar mahfili, mermer kaplı minberi, çinileriyle ziyaretçilerini büyülüyor.

Dönemin teknolojisi düşünüldüğünde 'imkansız' denilen birçok mimari tekniğin başarıyla uygulandığı caminin, tek kubbeli olmasının Allah'ın birliğine yorumlanması, dört minarenin dört halifeyle özdeşleştirilmesi, pencerelerin beş kademeli oluşunun İslam'ın şartlarını simgelediği, dört vaaz kürsüsünün dört mezhebe işaret ettiği ve minaredeki 12 şerefenin namazın 12 farzı olduğuna yönelik inanışlar halen canlılığını koruyor.

Sürekli dokunulduğu için yok olmaya karşı koruma altına alınan 'ters lale motifi' de Selimiye Camisi'nin önemli ve merak edilen simgeleri arasında bulunuyor.

Osmanlı mimarisinde bir ilk; Üç Şerefeli Cami

Edirne'deki Üç Şerefeli Cami de Osmanlı'da revaklı avlunun ilk kez denendiği yapı olarak mimarideki yerini alıyor. Cami, bir minareden çıkan üç kişinin birbirini görmeden şerefelere erişmesi tekniğiyle de dönemin mimari imkanlarına göre değerlendirenlerin büyük hayranlığını kazanıyor.

Müslihiddin Ağa'nın 1437'de temellerini attığı, 2 rekat bayram namazını temsilen 2 sütun üzerinde yükselen ve 9 tekbiri temsilen de 9 kubbeden oluşan caminin yapımı 10 yılda tamamlandı.

Kubbeli ve revaklı harem avlusunun ilk kez uygulandığı Üç Şerefeli Cami'nin avlusunda 4 minare bulunuyor. Minareler, burgu, baklavalı, şişhaneli, çubuklu motifleriyle de dikkati çekiyor. Külahıyla birlikte 76 metre yüksekliğinde ve 203 basamağı bulunan camiye de adını veren üç şerefeli minare, tekniği açısından ilk olma özelliği taşıyor.

Safronbolu'nun asırlık mabetleri

Karabük'ün UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ndeki Safranbolu ilçesinde, mimarisinin yanı sıra ilginç öyküleriyle de yer alan asırlık camiler, yoğun ilgi görüyor.

Safranbolu'da 1661'de hizmete açılan Köprülü Mehmet Paşa Camisi'ne büyük kemerli kapıdan giriliyor. Caminin avlusunda zaman göstergesi tarihi güneş saati, günümüzde halen işlevini sürdürüyor. Avluda bir de namaz vakitlerinin tespit edildiği muvakkithane bulunuyor.

Osmanlı Padişahı 3. Selim döneminde 1794-1798'de sadrazamlık yapan Safranbolulu İzzet Mehmet Paşa'nın 1796'da inşa ettirdiği İzzet Mehmet Paşa Cami̇si, 18. yüzyılda Batı etkilerinin Türk mimarisine yansıdığı eserler arasında gösteriliyor. İstanbul'daki Nuruosmaniye Camisi'nin küçük bir modeli olarak görülen caminin mihrabında Padişah 3. Selim'in tuğrası bulunuyor.

Kalem işleri, bezemeleri, çok köşeli kalemi andıran minare gövdesinin yanı sıra külah ve alemiyle estetik unsurlar yansıtan, örtü elamanları dıştan kurşunla kaplı olma özelliğiyle Safranbolu'daki camiler içinde tek olan yapı, mihrabı, minberi, kalem işleri ve parmaklıklarına kadar bütünlük duygusu oluşturuyor.

Kar havuzlu 713 yıllık cami

Anadolu'daki ahşap direkli camilerin en büyüğü ve orijinali olan Konya'nın Beyşehir ilçesindeki Eşrefoğlu Camisi, anıtsal taç kapısı, mihrap ve minberi, üstün ahşap ve çini işçiliği ile Selçuklu mimarisinin en güzel örnekleri arasında gösteriliyor.

Eşrefoğlu Süleyman Bey'in 1296-1299 yılları arasında yaptırdığı için bu isimle anılan cami, inanılmaz incelikte geometrik şekiller ve bitkisel bezemelerle kaplı minberi, renkli kalem işi süslemelere sahip tavanı ve konsollardaki kök boyalı motifleri ile ziyarete gelenlere adeta görsel şölen sunuyor.

Birisi taç ve ikisi tahliye olmak üzere 3 kapısı, 35 penceresi olan camide 47 ahşap direk, tavanında ise 480 adet tali kiriş bulunuyor.

Beyşehir Gölü'nün karşı tarafındaki Anamas Dağlarından getirilen sedir ağaçlarının 5-6 ay gölde ıslatılıp, fırınlanmasının ardından adeta betonlaşmasıyla elde edilen sütun ve kirişler, bu sayede ilk günden beri hiç değiştirilmeden camiyi ayakta tutuyor.

Ortasında yer alan karlık denilen havuza çatıdaki karların doldurulmasıyla ortamın nemlendirildiği ve bu sayede sütunların çatlayıp kurumasının engellendiği 713 yıllık cami, bu özelliği ile diğer camilerden ayrılıyor.

Damdaki karın açık alandan aşağıdaki havuza kürenmesiyle oluşan nem dengesinin, sedir sütunların uzun süre ayakta kalmasını sağladığı camide, bu havuza günümüzde kar doldurulmuyor. Ancak tavana yapılan kumandalı sistemle cami yine havalandırılıyor. Biriken kar ve buzun halka da dağıtıldığı havuzun, ayrıca camiyi serin tutarak, klima görevini de yerine getirdiği belirtiliyor.

Diyarbakır'ın Ulu Camisi

Diyarbakır'ın Sur ilçesindeki Gazi Caddesi'nde bulunan ve şehrin en büyük, en ünlü camisi olma özelliği taşıyan Ulu Cami, kentin Müslümanlar tarafından fethinden sonra kiliseden camiye dönüştürüldü.

İslam dünyasının 5. Harem-i Şerif-i olarak kabul edilen, geçmişte birçok kez bakım ve onarımdan geçirilen Ulu Cami, en kapsamlı bakım ve onarımı Büyük Selçuklular döneminde yapıldığı için Selçuklu eseri olarak da biliniyor.

Selçuklu, Artuklu, Karakoyunlu, ve Osmanlı dönemlerine ait kitabeler ve mimari özellikleri bulunan Ulu Cami, benzerliğinden dolayı Şam'daki Emeviyye Camisi'nin Anadolu'ya yansıması olarak da yorumlanıyor.

Doğu, Kuzey ve Batı olmak üzere üç kapıdan girilebilen caminin avlusunda 900 yıldan fazla bir geçmişe sahip olduğu belirtilen güneş saati yer alıyor. Caminin süslemelerinde taş, ahşap ve metal malzeme kullanıldığı, tavanının da 1712 yılında yapılan kalem işi süslemelerle bezendiği görülüyor. Yerli ve yabancı turistlerin uğrak yeri tarihi Ulu Cami'nin, Diyarbakır'ın inanç turizmi açısından önemli yeri bulunuyor.

682 yıldır hutbeye kılıçla çıkılıyor

İzmit ilçesinde 14. yüzyıla ait, Orhan Gazi döneminin önemli yapılarından ve halk arasında 'Orhan Cami' olarak adlandırılan Gazi Süleyman Paşa Camisi, kentin ayakta kalan en erken tarihli Osmanlı yapısı olma özelliğini taşıyor.

'Fetih geleneği'ne göre, 682 yıldır kılıçla hutbeye çıkılan Gazi Süleyman Paşa Camisi, 1843, 1947, 1967, 1969, 2004, 2007 yıllarında onarımdan geçirilerek, yapısını günümüze kadar korudu.

İzmit'in merkezinde yer alan, halk arasında 'Yeni Cuma Camisi' olarak bilinen Pertev Mehmed Paşa Camisi ve Külliyesi, bir menzil külliyesi olarak yapıldı.

Pertev Mehmet Paşa'nın ölümünden sonra vasiyeti üzerine Mimar Sinan tarafından 1579 yılında inşa edilen ve cami, kervansaray, aşevi, çeşme, sübyan mektebi ve dükkanlardan oluşan külliyeden, günümüze sadece cami, şadırvan, sübyan mektebi, hamam, imaret bacası ve külliye çeşmesi ulaşabildi.

Mermer mihrap, vaaz kürsüsü, minber ve giriş kapısı bezemelerle kaplı caminin bezeme açısından en zengin bölümünü minberi oluşturuyor. Minber aynalığında 'sonsuzluk prensibi' ile yapılmış geometrik süslemeler, camiye ayrı güzellik katıyor. Avluda bulunan şadırvan ise mermer ve kırmızı taşından yapılan caminin avlu duvarının batı girişindeki kapı üzerinde bulunan kitabede, 'Cami-i Şerif-i Pertev Mehmet Paşa, Sene 987' yazısı dikkati çekiyor.

Akçakoca ilçesinde Orhan Gazi döneminde 'çantı' yöntemiyle inşa edilen Orhangazi Camisi ilçedeki tarihi ibadet mekanları arasında yer alıyor.

Çayağzı köyündeki Osmanlı Mezarlığı'nda 1323 yılında inşa edilen tarihi cami, 2009 yılındaki restorasyonun ardından yeniden ibadete açıldı. Enine 8 metre olan 12 metre yüksekliğindeki Orhangazi Camisi, ziyaretçilerin akınına uğrayan mekanlar arasında bulunuyor.

Anadolu'da Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde inşa edilen, savaş, deprem ve yangın gibi birçok olayı atlatarak yüzyıllardır ayakta kalmayı başaran ecdat yadigarı camiler, asırlara meydan okurken, bulundukları kentlerde ihtişamlarıyla tarihi mirasın güzelliklerini yansıtmaya devam ediyor.

Ecdat yadigarı olan ve gelecek nesiller için emanet niteliği taşıyan bu tarihi camilerden Amasra Fatih Camisi, tüm heybetiyle ayakta duruyor.

9. yüzyılın sonlarında inşa edilen ve eski bir kilise olan ibadethane, Fatih Sultan Mehmet'in, 1460 yıllarında Amasra'yı Bizanslılardan almasının ardından camiye çevrilerek, Amasra Fatih Camisi olarak hizmet verdi.

Mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait olan camiye 1957 yılındaki ikinci restorasyon sırasında minare yapıldı. Fatih Camisinde, Türk İslam tarihinde kudret ve adaletin sembolü olan kılıçla hutbe okuma geleneği 555 yıldır sürdürülüyor.

Büyük Selçuklu'dan kalan tek örnek

Malatya'nın Battalgazi ilçesinde, Anadolu Selçuklu Sultanı 1. Alaeddin Keykubad tarafından yaptırılan ve barındırdığı özelliklerle Selçuklu mimarisini günümüze taşıyan Battalgazi Ulu Camisi, yıllara meydan okuyor.

Tuğla kısımları dönemin mimarlarından Yakub Bin Ebubekir El-Malati'ye, hat işleri Ahmed Bin Yakub'a, taş kısımları ise üstad Hüsrev El-Benna'ya 1224'te yaptırılan cami, İran'daki Büyük Selçuklu İmparatorluğu cami mimari geleneğini Anadolu'da temsil eden tek örnek olarak öne çıkıyor.

Anadolu'da Büyük Selçuklu üslubunu hiç değiştirmeden devam ettiren tek eser olma özelliğini taşıyan cami, tuğla ve çini işçiliğinin en güzel ve zengin örneklerini de bünyesinde barındırıyor.

Battalgazi Ulu Camisi'nde, kubbe göbeğinde mor ve firuze renkli çinilerden 'Mührü Süleyman' motifi şeklinde dekoratif kufi yazıyla 'Muhammed' yazısı dikkati çekiyor. Avlusu, eyvanı, mihrap önü, tuğla kubbesi, çini işlemeleri ve taş duvarlarıyla ince işçiliği bakımından oldukça zengin olan ibadethanenin minberi Ankara Etnografya Müzesinde sergileniyor.

Anadolu'nun 'ilk camisi' Habib-i Neccar

Üç semavi dinin ve 6 mezhebin temsilcilerinin bir arada barış ve uyum içinde yaşadığı Hatay'da bulunan Habib-i Neccar Cami, Anadolu'nun 'ilk camisi' olma özelliğini taşıyor.

Roma döneminde 7. yüzyılda inşa edilen cami, Osmanlı döneminde yenilenerek etrafı medrese odalarıyla çevrildi. Avlusunda 19. yüzyıl eseri bir şadırvan bulunan camiye 'taç' şeklindeki ortasında kitabesi bulunan yuvarlak kemerli bir kapıdan giriliyor. Son cemaat mahalline bitişik, dikdörtgen kaideli poligonal gövdeli ve ahşap şerefeli, pabuçlu bir minaresi olan caminin sağında Habib Neccar hazretleri, solunda ise Hz. İsa'nın elçileri Yahya (Barnabas) ve Yunus'un (Pavlos) türbeleri yer alıyor.

Habib-i Neccar Cami, bu özelliğinden dolayı Müslümanlar için olduğu kadar Hristiyanlar için de önemli merkezler arasında sayılıyor. Şehirdeki hoşgörü ve kardeşliğin simgelerinden biri olan Habib-i Neccar Cami, cuma namazlarında ve önemli dini günlerde adeta dolup taşıyor.

Yivli Minare Cami

Antalya'da kentin en önemli simgesi olan, Antalyaspor'un logosunda da kullanılan 8 asırlık minaresinin adını taşıyan Yivli Minare (Alaeddin) Camisi, bölgeye inanç turizmi kapsamında gelen turistlerin yoğun ilgisini çekiyor.

Kentteki ilk İslam yapıtlarından olan 13. yüzyıla ait Selçuklu eseri, Anadolu çok kubbeli cami türünün en önemli örneği konumunda bulunuyor.

Genel hatlarıyla enine dikdörtgen olan ve yarım küre şeklindeki 6 kubbe ile örtülü yapının giriş kapısındaki kitabeye göre cami, Hamitoğulları'ndan Mehmet Bey tarafından 1372 yılında mimar Balaban Tavaşi'ye yenilettirildi.

Yapısında antik kalıntıların kullanıldığı görülen, bu tarihi binanın başka bir önemli özelliği ise o zamanki şartlara göre içine ısınma ve soğutma sisteminin kurulmuş olması. Bu sistem bugün bir camekan içinde muhafaza ediliyor. Caminin tabanındaki dehlizlerden geçen su kışın sıcaklık, yazın ise serinlik veriyor.

Gövde kısmı tuğla ve firuze renkli çinilerden oluşan 38 metre yüksekliğindeki tarihi yapıya, 90 basamaklı merdiven ile çıkılıyor. Kaleiçi'ndeki tarihi surlar ve eski evler arasında ihtişamıyla boy gösteren minare, kiremitlerin verdiği kızıl renk ve eşine az rastlanır türdeki yivli dış yapısıyla dikkati çekiyor.

Yivli Minare Cami, Gıyaseddin Keyhüsrev Medresesi, Selçuklu Medresesi, Mevlevihane, Zincirkıran Türbesi ve Nigar Hatun Türbesi'nin içinde yer aldığı külliyede asırlardır dimdik ayakta duruyor.

Bodrum'un camileri de ilgi çekiyor

Türkiye'nin gözde turizm merkezlerinden Muğla'nın Bodrum ilçesi deniz, kum ve güneşinin yanı sıra zamana direnen tarihi camileriyle de turistlerin ilgisini çekiyor.

Bodrum'a tersane yapmak için gelen Kızılhisarlı Mustafa Paşa tarafından 1723 yılında inşa ettirilen, İskele Meydanı'ndaki Bodrum Kalesi karşısında bulunan Kızılhisarlı Mustafa Paşa Cami, halk arasında 'Eski Camii' ve 'Merkez Cami' olarak da biliniyor.

Üzeri çatı ile örgülü olan caminin önünde de birbirlerine yuvarlak kemerlerle bağlı iki sütun bulunuyor. Üç bölümlü bir son cemaat yeri de yer alan tek minareli caminin minberi tahtadan, mihrabı ise mermerden yapılmış.

Şanlıurfa'nın 6 bin kişilik Ulu Camisi

İnanç turizminin önemli merkezlerinin başında gelen Şanlıurfa'da bulunan yaklaşık 2 bin cami arasında, 841 yıl önce Büyük Selçuklular döneminde yapıldığı tahmin edilen Ulu Cami, kentte namaz kılanların tercih ettiği mekanların başında geliyor.

Selçuklu mimarisinin uygulandığı 75 kolon üzerine inşa edilen camide aynı anda yaklaşık 6 bin kişi ibadet edebiliyor. Anadolu'da ilk kez son cemaat yerinin kullanıldığı Şanlıurfa Ulu Cami, yatık dikdörtgen planlı bir yapısıyla dikkati çekiyor.

Çok ayaklı camiler grubunda yer alan ibadethanenin kapısında 14 sivri kemerli avluya açılan paye yer alıyor. Öte yandan Cumhuriyet döneminde bir saat eklenen minaresi, aynı zamanda şehrin ilk ve tek saat kulesi görevini üstleniyor.

810 yıllık çivisiz ahşap cami

Samsun'un Çarşamba ilçesinde 810 yıl önce çivi kullanılmadan ahşaptan yapılan Göğceli Camisi, mimarisiyle görenleri büyülüyor.

İlçenin 3 kilometre doğusundaki Hasbahçe Mahallesinde Göğceli Mezarlığı içinde bulunan, ahşaptan yığma tekniğinde inşa edilen cami, bölgede en fazla ziyaret edilen mabetler arasında yer alıyor.

Denkrokronoloji alanındaki araştırmalarıyla tanınan Amerikalı bilim adamı Peter Ian Kuniholm'un yaptığı testler sonucunda 1206'da inşa edildiğini belirlediği tarihi caminin, köşelerde kurtboğazı geçmelerle, duvar boyunca tek parça olarak uzatılan, ahşap perdelerle inşa edildiği biliniyor.

Göğceli Cami, Türkiye sınırları içinde ayakta kalabilen, en eski ahşap cami olarak kabul ediliyor.

Caminin üzeri aktarılırken kirişlerinin birisinde Arapça harflerle yazılı 592 tarihine rastlandığı, isminin o zamanlarda mezarlıklara 'Göç eli' denilmesi sebebiyle verildiği, zamanla bu ismin halk arasında Göğceli Camii olarak değiştiği biliniyor.

Şehzadeler kenti' camileri

Osmanlı sultanlarından Fatih Sultan Mehmet'in fethettiği, Yavuz Sultan Selim'in yönettiği, Kanuni Sultan Süleyman'ın doğduğu şehir olan 'şehzadeler kenti' olarak bilinen Trabzon'un tarihi camileri ilgi görüyor.

Kentte Yavuz Sultan Selim'in annesi Gülbahar Hatun adına 1514 yılında yaptırdığı cami, günümüzde halen kullanılıyor.

Ortahisar ilçesine bağlı kendi adıyla anılan mahallede yer alan Gülbaharhatun Camisi, yerli ve yabancı turistlerden ilgi görmesinin yanı sıra Trabzon'da halkın buluşma yeri olarak tanınıyor.

Etrafındaki medrese, hamam ve mektebi yıkılan ibadethanenin giriş kapısı üzerindeki kitabe, caminin 1885 yılında onarıldığını bildiriyor.

Kentin Merkez ilçesi Ortahisar'da bulunan, geçmişte kilise olarak hizmet veren ve Ortahisar Fatih Camisi olarak da bilinen Büyük Fatih Camisi, 'altınbaşlı Meryem Kilisesi Chrysokephalos' olarak adlandırılıyor. Manastır içerisinde bazilika planlı yapıldığı sanılan ve kuruluşu 914 yılına uzanan yapının günümüzdeki planının esasının ise 12'nci yüzyılda gerçekleştirildiği belirtiliyor.

Fetihten sonra camiye dönüştürüldüğü belirtilen yapının ana girişinin sonradan kuzeye alındığı, güney duvarının ortasına bir mihrap yerleştirildiği, minber konulduğu ve minare yapıldığı ifade ediliyor.

830 yıllık Ulu Cami

Selçuklu mimarisinin özelliklerini taşıyan Erzurum Ulu Camii, 830 yıldır 6 bin kişilik kapasitesiyle 5 vakit namazın kılındığı bir cami olmanın ötesinde, önemli günlerde Erzurumluların buluştuğu bir mekan olma özelliği taşıyor.

Ulu Cami'nin, Malazgirt Meydan Muharebesinden sonra Saltuklu Beyliği döneminde inşa edildiği biliniyor.

Atabey Cami veya Atabek Cami diye de adlandırılan ve 1179 yılında Saltukoğullarından Melik Nasirüddin Muhammed Bey zamanında inşa edilen Ulu Cami'ye, kendine has mimari özellikleri ve buluşma mekanı olması açısından da önem arzediyor.

Erzurum Ulu Cami, 2 bin 216 metrekare kurulu ve 6 bin kişilik kapasiteye sahip. Cami'nin 5 kapısı bulunuyor.

'Kırlangıç örtü' olarak adlandırılan ahşaptan yapılmış üç kubbeli cami, yapıldığı günden beri orijinal hali ile günümüze kadar varlığını sürdüren önemli yapılar arasında gösteriliyor. Ahşap örtü sayesinde camide nemlenme yaşanmaması, caminin günümüze kadar yıpranmadan gelmiş olmasında önemli bir etken olarak değerlendiriliyor.

Ses için özel tasarım

Ses düzeni ve aydınlatma sistemi için özel bir kubbe tasarlanan caminin orta bölümünde inşa edilen Mukarnas Kubbe sayesinde her taraf neredeyse eşit oranda aydınlanırken, ses yüksekliği 10 katına çıkıyor.

Kentte vatandaşların cuma ve bayram namazlarıyla birlikte ramazan ayında teravih namazlarının kılındığı ve kandil programlarının ağırlıkla yapıldığı cami, aynı zamanda '1001 Hatim' ve itikaf yapılarak ibadet etmek için yoğun olarak kullanılıyor.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —