Küçücük bir yarımada bile size yanı başımızdaki güzellikleri yeniden hatırlatabilir. Gölyazı’da tam böyle bir cennet… Uluabat (Apolyont) gölünün heybeti ve dinginliğiyle, onu çevreleyen geniş sazlıklar, nilüfer çiçekleri ve çeşitli su kuşları temalı bir öğleden sonrasında, henüz herkes keşfetmeden ‘an’ın tadını çıkarmak isteyenler için huzurlu bir merkez üssü… İşte size Gölyazı gezi rehberi…
Gölyazı, 'Apollania' ismini mitolojide sanat, müzik, güneş, ateş tanrısı olan kentin koruyucu tanrısına borçlu. Antik surların içindeki yaşam modern bir halde devam ediyor.
İşinde gücünde olanların yanı sıra, karşılıklı evlerinin arasında laflayan komşu teyzeler merhaba dediğinizde 'Hoş geldiniz' diye karşılıyor.
Bursayı keşfetmek için insanüstü çabaya gerek yok, zaten minicik ve oldukça samimi.
Gölyazı Nilüfer İlçesine bağlı. Nilüfer, Bursa'dan bile daha eskiye dayanan yerleşim bölgelerine sahip ve asıl ilgi çekici olan Gölyazı aslında Apollia adını taşıyan dokuz kentten sadece biri...
Yarımadanın etrafında irili ufaklı adacıklar da bulunuyor.
Bunlardan biri olan Kız adasında Apollon Tapınağına, Manastır adasında ise Hagios Konsantinos Kilisesi’ne ait kalıntılara rastlanıyor.
Antik mezarlıktan Osmanlı döneminden kalma yel değirmenine, Kalesi’nden Zambaktepe ve Apollonia Tiyatrosu’na kadar Gölyazı kültürel anlamda görünenden çok daha fazlası…
Keşfedilen yerlerin üzerimizdeki tesiri uçucu olmamalı. Bu da ancak söz konusu yerin dönemine o andan sıyrılıp, bir adım uzaklaşarak farklı bir gözle bakarak anlamaktan geçiyor.
Doğa ve kültür bir aradayken beklentiler de bir hayli yükseliyor. Gölyazı, küçük olmasına karşın iki-üç saatte hemen hemen her şeyi deneyimleyebileceğiniz bir adres.
Öyleyse, burnunuza leziz lokma ve gözleme kokuları gelerek başlayabiliriz.
Sonrasında antik kentin akropolünün yamacına doğru uzanalım, adaya giden yola gelmeden bir kilise göze çarpıyor, ismi Aziz Panteleimon Kilisesi ve 19. yy sonlarında inşa edildiği düşünülmekte.
Etrafta çay bahçesi, Turna ve Yayın balığı yiyebileceğiniz balık restoranları, sikke yapım atölyesi..
Kafanızı çevirip bakınca sanki sonsuzluğa uzanan Uluabat gölü sakin suyu üzerinde rengârenk balıkçı sandallarıyla nefes alıyor gibi.
Peki ya ağlayan çınarı hiç duymuş muydunuz? Çınar, kuşkusuz çok güçlü bir ağaç, bir ruhu ve duruşu var.
Tabii bu çınarın hikâyesi imkânsız bir aşka dayanıyor ve dile kolay yedi asırdır Gölyazı’da önemli bir simge. Bahar aylarında fazla nemden dolayı yağmur suyu gibi akıtıyor sularını.
'Tarihin verdiği yorgunlukla. Yan yatmış bir ulu çınar. Lakin, yaşamaktan umudunu kesmemiş, uzanmış öylesine bağrı yanık, yaprakları hüzün, içi kan ağlarcasına savaşlara, acılara, kara sevdalara, tercüman olurcasına ardında sevgi bahçesi, açamayan gonca bir gül, önünde oluk oluk göz yaşlarının eseri, koca bir göl'
Her şey burada bitmedi. Gölyazı’da yerli gondollar var diyebiliriz, Venedikvari yarım ada turu yapmanız şart.
Dört kişi, 25 TL ile makul bir şekilde aktivite moduna hazır olun, gayet eğlenceli aynı zamanda dinlendirici.
Arkeolojik zenginlikler için projeler gün be gün hız kesmeden devam ederken, Nilüfer belediyesi Gölyazı’nı turistik gözde haline getirmeye kararlı.
Fotoğraflanmak için sırada bekleyenler, gün batımı, Rum evleri, tarihi kalıntılar, göle özgü her ince detay…
Gölyazı’nı gezdikten sonra artık söyleyeceğiniz çok şey var. Buraya gelmişken zamanınız var ise Misi Köyünü de radarınıza alabilirsiniz.